Yeni Renault Clio’nun başarısının sırrı : kişiselleştirilebilmesi

Rangoo

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
26 Mar 2012
Mesajlar
596
Tepki puanı
36
Puanları
0
Yaş
32
296731_anasayfa.jpg


Türkiye pazarına her geçen gün yeni veya güncellenen bir model giriyor. Sizilerin dikkatini çekiyor mu bilmiyorum ama dönüp baktığımızda bu modellerin büyük bir çoğunun Renault ve Dacia markalarından geldiğini hemen fark edeceksiniz 2012 yılında başlayan bu yeni model fırtınası 2013 yılında da soluksuz devam ediyor.


2013’te ilk olarak yeni Renault Symbol aramıza katıldı. Akabindeyse makyajlı Renault Fluence... Dacia cephesindeyse Dokker ve Lodgy ile model gamı genişledi. Ayrıca Renault ve Dacia sadece model gamını yenilemekle kalmıyor; yepyeni teknolojileri de bize sunuyor. Örneğin Nisan ayından itibaren Türkiye’de de alınabilecek ve araç içinden internete girmemizi sağlayacak R-Link multimedya sistemi. Dacia içinse artık yeni modellerinde ESP gibi önemli bir aktif güvenlik sisteminin standart olarak sunuluyor olması tam bir devrim. Bu model fırtınasının ve teknolojik devrimlerin tam ortasındaysa Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde bürokratlık yapmış Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar duruyor. İbrahim Aybar ile Türkiye otomobil pazarı, Renault ve Dacia markalarıyla ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. İşte sohbetimizin satır başları...
Röportaj: TULU DARICAN


2012 yılını otomotiv sektörünü, Renault ve Dacia markası açısından değerlendirir misiniz? Renault’da pazarın küçülme oranından daha büyük bir düşüş görünüyor. Bunun sebebi nedir?
Geçen sene iki marka açısından da beklenildiği gibi geçti. Bilindiği gibi otomotiv pazarında yüzde 10’luk bir gerilme yaşandı. Ancak biz beklentileri gerçekleştirdiğimiz için yıl içindeki istikrarı yakaladık. Biz istikrarı buradan anlıyoruz. Renault grubu olarak biz de pazardaki hareketlere göre performans gösterdik. Burada Dacia biraz daha ön plana çıktı. Kendi içinde değerlendirdiğimizde en çok gelişen marka oldu. Bu önemli bir başarı ve biz bundan gururluyuz. Geçen sene Renault toplam pazardaki gerilemeden daha fazla küçüldü. Bunun sebebi yıl boyunca eski Symbol’ün dizel seçeneğinin olmamasıydı. Biliyorsunuz ki Symbol tek başına yüzde 3’lük bir pazar payı elde edebilen bir otomobil. Bu da çok yüksek bir rakam. Bu sene yeni Symbol ile satış rakamları daha net belli olacak. Tüm bunlara rağmen 2012’yi başarılı bir şekilde kapattığımızı düşünüyoruz.







Peki 2013 yılından beklentileriniz nedir?
Bizim açımızdan yoğun ve önemli bir yıl olacak. Genel olarak sektörün 2012 ile benzer rakamları yakalayacağını düşünüyoruz. İstikrarlı bir yıl bekliyoruz. Satışlarda pazar en azından 2012 kadar olsa da bizim markalarımızın daha iyi olma potansiyeli var. Renault ve Dacia cephesinde 2013 yılına bakarsak bu iki markanın toplam satış rakamlarının 2012 yılıyla benzer düzeyde olacağına inanıyoruz. Biliyorsunuz ki Fluence’i yeni yüzüyle tüketici ile buluşturduk. Daha öncesinde Symbol’ümüz gelmişti. Daha sonra Dacia markamızın yeni modelleri olan Lodgy ve Dokker geldi. Son olarak da Clio Sport Tourer pazara çıktı. B segment crossover aracımız Renault Captur'ı bekliyoruz. Scenic kısa süre içerisinde yeni yüzüyle merhaba diyecek. Arkasından Logan’ın MCV’si çıkacak. Son olarak elektrikli otomobilimiz Zoe ile devam edeceğiz. Görüldüğü gibi lansman fırtınası devam edecek. Bunun akabinde başarılı satış rakamlarının geleceğini düşünüyoruz.



DSC06198%20(1).jpg
Renault Captur’dan beklentiniz nedir?

Captur çok özel bir otomobil. Nasıl özel bir otomobil? Şu şekilde belirtmeliyim ki tam bir sentez araç. 3 farklı otomobilin bir araya getirilmiş hali gibi... Bu otomobiller neler. 1- Hatchback B segmenti 2- MPV 3. ise SUV. Bu üç segmentin birleşmiş hali olarak düşünüldü. Yeni bir konsept ve ilgi çekeceğine yürekten inanıyorum. Hem çevreci, hem ekonomik ve hem de üstün performanslı bir araç. Segmentindeki rekabette ilk başa koşacağına eminim.

Dacia’nın satışları her geçen gün artıyor ve bu kadar model çeşitliliği ile daha da artacağa benziyor. Renault’nun müşterilerindan pay almasından çekinmiyor musunuz?
Bu konuda herhangi bir çekincemiz yok. Çünkü bu iki markanın sunduğu otomobiller apayrı. Mesela Dacia araçlarını basit, ekonomik ve cömert kavramlarıyla kombine ederek müşterilerine ulaşılabilir fiyatlar ile sunuyor. Bunu ufak bir örnek ile anlatmak gerekirse; müşteri MPV segmentinden bir araç alacak ve orta dereceli bir bütçesi var. Doğal olarak 2. El araçlara yöneliyor. Biz ise Dacia markası olarak müşteriye “cebindeki para ile sana sıfır km Lodgy veriyoruz” algısını yansıtıyoruz. Dacia markası ile bu tarz müşterileri çekiyoruz. Renault Scenic müşterisi ise daha sofistike özellikler istiyor. Dolayısıyla iki markanın da hitap ettiği kesim farklı. Ufak etkileşimler olacaktır. Ama bunlar bizi rahatsız etmiyor.

Renault’un filo başarısının sırrı nedir? Yeni Clio’nun bu anlamda filodan çok nihai müşteriye ulaşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Filo müşterisinde en önemli düşünce alınan aracın 2.el değerinin yüksek kalmasıdır. Renault markalı otomobillerin 2. El değerleri yüksek kaldığından, satılırken filo müşterisini memnun ettiğinden, bunun satışları yansıması kaçınılmaz. Yüksek 2.el değeri sayesinde aracı kullanırken de kiralama müşterilerimiz pazardaki en uygun fiyatı sunabilir hale geliyorlar. Ayrıca bakım konusunda da Renault güvencesi altında olmak onları rahatlatıyor. Tüm Türkiye’deki yaygın servis ağı satın alımda daha kolay karar vermelerini sağlıyor. Bunun yanında filo müşterisinin beklentilerini bilen ve ona göre fabrikamıza geri bildirimde bulunan iyi bir filo satış ekibimiz var. Bu sayede toplam satışlarımızın yüzde 46’sı filo satışından oluşuyor.


Clio satışlarında nihai müşterinin çok olmasının en büyük sebebi aracın kişiselleştirilebilir olması. Otomotiv sektöründe tüketicilerin yeni beklentisi kendine göre otomobil yaratma arzusu. Bunu Clio ile sağlamış olduk. Şu anda 10 binlerce çeşit Clio üretebilir ve satabilir haldeyiz. Janttan, iç mekana, ön ızgaraya kadar pek çok detayı müşteri isteğine göre seçebiliyor. Bu zaten merak uyandıran Clio’nun daha çok kişi tarafından ilgi görmesini ve satın alınmasını sağladı.



Türkiye’de otomobil duygularla mı alınıyor? Yoksa mantık mı öne çıkıyor?
Yüzde 100 duygularla alınmıyor. Ama duygusal etki var. Hem para hem de duygu son kararın verilmesini sağlıyor. Türk tüketicisi markaya önce inanıyor, sonra güveniyor ve daha sonrasında satın alıyor. Dolayısıyla hem cebe hitap edeceksiniz, hem gönle hem de akla hitap edeceksiniz.


Avrupalı müşteriyle Türk müşterisi arasında bu konuda bir farklılaşma var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Evet biraz var. Ancak çok değil. Avrupalı, Türkiye’deki gibi otomobile duygu ile bağlanmıyorlar. Avrupa’da araç kiralama pazarının da çeşitli olması ve bize göre gelişmiş olması bunu gösteriyor. İnsanlar otomobilleri bir ihtiyaç olarak görüyor ve buna göre alım veya kiralama seçeneğini tercih ediyorlar. Türkiye’deyse otomobil bir statü sembolü.



‘80’li ve ‘90’lı yıllarda yaşayan orta yaşlı bireylerde negatif bir Renault algısı var. Bunu kırmak için stratejiniz nedir?
Türkiye’de ‘70’li yıllar seri üretimle yoğun olarak tanışıldığı dönemlerdi. Bu zamanlarda tabii ki sıkıntılar mevcuttu. Aylarca araç beklemeler, araya birilerini koyarak araç almalar bunların en büyük örnekleriydi. Keza o dönemdeki otomobillerin teknolojisi ve dinamikleri de sınırlıydı. Yıllar geçtikçe teknoloji gelişti. İlerleyen yıllarda ithalatın kolaylaşması ile Türkiye yollarında ithal otomobilleri de görmeye başladık. Bu dönemde gelen markalar ve modeller belli bir gelişim evrimini geçirdikten sonra Türkiye pazarına girdileri. Teknolojik ekipmanlarıyla da Türk tüketicisinde farklı bir imaj ve algı yarattılar. Bizim gibi üretici firmalar ise eskiden kalan imajımızın sıkıntısını yaşadık. Sonraki yıllarda yaptığımız yeniliklerle bir miktar bu farklı algıyı değiştirdik. Ancak henüz tam istediğimiz noktada değiliz. Bu sebeple Renault bir ‘rönesans’ dönemi başlattı. Ana amacımız ‘sürdürülebilir ulaşım’. Yani artık otomobiller insanlar için tasarlanıp üretiliyor. Bu otomobiller çevreci olacak, ekonomik olacak, insanların istediği özelliklere sahip olacaklar. Yeni trend, otomobillerde kişiselleştirmeyi zorunlu tutuyor. Çevreci ve ekonomik motorları şart koşuyor. Ayrıca araç içi multimedya sistemlerininin de artık gelişkin olması bekleniyor. Çünkü insanlar artık her an online olmak istiyor. Renault olarak yakında Türkiye pazarında da satın alınabilecek R-Link sistemi ile tüketicilere sunar hale geleceğiz. Bu yıl Renault’nun tüketiciler gözündeki imajında ciddi bir iyileşmeye herkes şahit olacak.

Dünyada Euro NCAP testilerinden ilk kez 5 yıldızı alan elektrikli otomobil Renault Zoe oldu. Özellikle tüketicilerin elektrikli otomobilin güvenliği konusunda endişeli olduğu bir süreçte bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilindiği üzere Renault elektrikli otomobillerine çok yatırım yapıyor ve güveniyor. Çünkü biz elektrikli otomobilleri geleceğin araçları olarak görüyoruz. 2015-2016 yıllarında satışlar daha da artacak ve 2020 yılında toplam satışların yüzde 10’unu elektrikli otomobiller oluşturacak. Zoe’nin ilk etapta 5 yıldız alması Renault markasının yatırımlarının meyvesini verdiğinin göstergesidir.

Peki bütün bunlara rağmen elektrikli otomobil dönüşümü Türkiye’de ve Avrupa’da yavaş ilerlemiyor mu?
Yavaş ilerlemesi çok normal. Çünkü insanlar elektrikli otomobil algısını yeni yeni kavrıyor. Algıladıkça daha çok ilerleme kaydediyor. Şehir içinde elektrikli otomobil kullanmak sorunsuz görülüyor ama şehir dışı herkesin aklında bir soru işareti. Biz bu konuda Fluence Faz 2 ve Zoe için Temmuz-Ağustos aylarını bekliyoruz. Bu süreçte 30-40 dk içinde hızlı şarj yapan istasyonları da devreye almış olacağız. Böylece menzil konusunda sıkıntı yaşayacağını düşünen tüketicilerin de bu araçlarla ilgileneceğine inanıyoruz.




Yeni iş modelleri geliştiriliyor. Özellikle kiralama sektöründe. Bu modeller belli lokasyonlarda saat bazlı araç kiralanması ve ihtiyacın giderilmesi konsepti üzerine çalışıyor. Elektrikli Twizy için böyle bir çalışma düşünüyor musunuz?
Evet böyle bir çalışma olacak. Twizy ile bu doruk noktasına ulaşacak. Bu çalışmada Twizy’nizi internet üzerinden almak istediğiniz ve bırakacağınız noktaları belirtip rezerve ediyorsunuz. Akabinde de ödemeyi internetten yapıp ayarladığınız zamanlarda aracınızı teslim alıp kullanıyorsunuz. Twizy’nin farklı bir ulaşım aracı olması sebebiyle araç girişine kapalı noktalarda da kullanılmasını bekliyoruz. Özellikle İstanbul’da Adalar ve İstiklal Caddesi buna en uygun yerler. Hatta Sayın Beyoğlu Belediye Başkanımız Ahmet Misbah Demircan ile de bu konu üzerine görüşmelerimiz sürüyor.




“Sokakta İlk Adımlar” projesi 10. Yılını tamamladı. Biz bunun meyvelerini ne zaman göreceğiz?
Bunlar uzun soluklu projeler. Belli bir alışkanlık içine sokulan bireyler zamanla kademe kaydediyor. Biz de işin köküne inmek için çocuklardan başladık. Bu sorunun en sağlıklı çözümünün bilinçli nesiller yetiştirmek olduğu bilincine vardık. Akabinde 1 Milyon 200 Bin öğrenciyi bu projeye dâhil ettik. Bununla kalmayıp eğitim sonunda öğrencileri resim yarışmasına tabi tuttuk. Bu sayede bilinçlenen bireyler bu yarışmada birbirileriyle yarıştı. Bu etkinliği diğer çocuklarla paylaştılar. Sonuç olarak proje bilinçlendirme aşamasını tamamlamış oldu. Şimdi bu bireyler ehliyet alma yaşına geldiler ve trafiğe çıktıkları süreçte bu meyveleri çok iyi bir şekilde göreceğiz. Onlara güvenimiz tam. Bu projenin başarılı olduğunu gördük ve ikinci 10 yıllık projeyi başlatma kararı aldık. Milli Eğitim Bakanlığınca görüşülen bu konu mutabakata varınca ikinci 10 yıllık projeye çevre temasını da katarak çocuklarımıza eğitim vereceğiz. Böylece Cumhuriyetimizin 100. Yılında trafiğe doğaya ve çevresine duyarlı, güvenli sürüşü benimsemiş 5 milyon birey katmayı hedefliyoruz.
 
Üst