!!!Özellikle çocuğu olanlar mutlaka okusun. Lütfen!!!

utku

Utku GÜLOĞLU,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
28 Ağu 2011
Mesajlar
657
Tepki puanı
20
Puanları
0
Ben şahsen çok duygulandım:bravo

Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Doğan Cüceloğlu'ndan MUHTESEM BIR YAZI

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi
geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti.
O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?
- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde
bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir
insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır."
Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra
konuşmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en
önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına
olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman
kendi kendime
düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya
yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana
kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye
düşündüm.
Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz
yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya
çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
- Hayır, neden?
- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini
yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da
sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu.
Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum.
Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun
sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar
vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam
etti:
- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben
ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim
İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm;
otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle
konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk
isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.
- Radikal bir karar!
- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime
dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk,
çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları
aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim
ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var
ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu
yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek
bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel
şimdi değiştirelim bunu.
- Eşiniz ne dedi?
- Hocam biliyor musun ne oldu?
- Ne oldu?
- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim
bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!
Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek
ilerleyecek! Öyle şey olmaz."
- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor,
kaygılanıyor!
- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.
Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç
gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.
- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?
- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının
yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve
dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve
"Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber
aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı
giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları
bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun
oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve
gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık.
Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce
her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.
Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu
kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya,
ben
seni çok seviyorum.
Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına
vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm,
şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu
söylemeyecekti.
"Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi
söylemediğinin farkında olmayacaktım.
- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu
durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizli, örtük ama
önemli bir tehlike!
- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim
ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta
sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha
önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir
çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor.
Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen
onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını
rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O
nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet
gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
- Eşiniz gelmek istemedi!
- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır
sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler
geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın
arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini
düşünüyordum.
En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz
ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım.
Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?"
diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta
arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim
öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"
- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık
şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı,
gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona
da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha
sonra
anlattım.
Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.
Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin
mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş.
Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün
gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.
"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.
"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı
çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler
güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!
 

clio_34

Çiğdem Hoca,
Bilgi Girilmemiş
Katılım
13 Nis 2012
Mesajlar
2,477
Tepki puanı
7
Puanları
0
çocuklar doya doya yaşasın çocukluklarını... doya doya...
 

Emir

Emirhan SERKUŞ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
7,991
Tepki puanı
239
Puanları
0
Yaş
42
Vay be....
 

c_cihan

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
28 Eki 2011
Mesajlar
636
Tepki puanı
7
Puanları
0
Utku bunu paylaştığın için gönülden teşekkür ediyorum...

Bu yazıyı okuduktan sonra bir öğretmen olarak çocuklarıma bazen sevgiyle yaklaşamadığım için o kadar çok kızıyorum ki kendime:asabi
Belki sebebim var, belki 60 kişilik bir birinci sınıfın öğretmeniyim diye avutabilirim kendimi...

Bu konunun altında bir çok babanın yorumunu görmek isterdim. Onlar arabalarımızdan daha değerli, unutmayalım bunu...
 

bilalrx

Bilgi Girilmemiş
adamım şansı varmış, çocuk da düzgün altyapı varmış... yosam şimdiye çoktan köprü altı olurdu... kumar oymayın çocuğun istıkbaliyle... her çocukta aynı sonucu almazsız ona göre... babam beni ortokul 2 de dövemseydi, şimdi ya cezaevi kuşu yada mezarlık bekçisi olmuştuk... :cool: tatlısert uygulama ıyıdır... :eyv
sopa cennetten çıkmadır... bizim millet şiddeti sever ve şiddetten anlar... :Dıslık
 

Onur Gönüllü

RENAULT MAİS SERVİS DANIŞMANI,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
3 Ara 2012
Mesajlar
6,190
Tepki puanı
517
Puanları
0
ellerine sağlık abi çok güzel..
 

ROADFOX

Kerem SAYARI, T.C. Vatandaşı,
Başkan
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
12,738
Tepki puanı
530
Puanları
113
Yaş
55
​harika paylaşım teşekkürler:eyv
 
Üst