27.10.2013 Magazin Haberleri

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
KALBİNİN ANAHTARI KORUMA ALTINDA

00.JPG


[h=2]İzzet Özilhan’la evlenip anne olduktan sonra oyunculuğu bırakan Yasemin Ergene, önceki gün bir kız arkadaşıyla Bebek’teydi..Ergene’nin boynundaki altın anahtar ve dua kolyeleri dikkat çekti.[/h]

dc5hur-5mt9x044kafsgxi06xr_layout.jpg


[h=2]Yasemin Ergene'nin İzzet Özilhan ile mutlu bir evliliği var...[/h]

dc5hur-5nidynh11yw12x4djj9m_layout.jpg



Kaynak : Hürriyet
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Beren Saat patladı: Bu abazanlık!

[h=5]"Benim Dünyam" filminde Uğur Yücel'le öpüşme sahnesinin çok gündeme gelmesine tepki gösteren Beren Saat isyan etti.[/h]

fft64_mf1725422.Jpeg


Beren Saat , hem kör hem sağır bir kızı canlandırdığı “Benim Dünyam” adlı filmi için Milliyetgazetesinden Asu Maro'nun sorularını yanıtladı. Saat özellikle filmdeki öpüşme sahnesinin bu kadar çok gündeme getirilmesi konusunda isyan etti. Saat, öpüşme sahnesinin konuşuluyor olmasını şu sözlerle değerlendirdi: "Bu abazalığı gına getirici buluyorum. Bazen gerek vardır, bir aşkhikayesidir, ne bileyim televizyonda biz ' Aşk-ı Memnu 'yu çekerken mesela büyürdü o sahneler çünkü o yasak aşk yaşanacaktı. Ama bu filmde olması çok tuhaf."


Saat, günlüklerinin bazen şiire de dönüştüğünü bunları sevgilisi Kenan Doğulu ile Belçim Bilgin'in okuduğunu da röportajında söyledi...


Kaynak : Radikal
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Güney'e geçince dedim ki: Burası benim ülkem mi?

Kıbrıs'tan transfer genç oyuncu Hazar Ergüçlü dün vizyona giren Uğur Yücel imzalı 'Benim Dünyam'da ve 'Med Cezir' dizisiyle karşımızda. Ergüçlü ile iki Kıbrıslı olarak baş köşede memleketimizin yer aldığı bir söyleşi yaptık.

fft64_mf1725070.Jpeg



1963’ün karabasan gibi üzerine çöktüğü Kıbrıs’ta, babasından ayrı düşmüş genç bir kızı canlandırıyordu Hazar Ergüçlü. Haliyle yıldızı bir anda parladı ve önce ‘Kuzey Güney’in Simay’ı, bu sezon da ‘Med Cezir’in Eylül’ü oluvererek arz-ı endam etmeye başladı ekranlarda. Henüz 21 yaşında, kariyerinin başında; başarısını ispat etmiş projelerde yer aldığını söylemeye gerek var mı? Kendisi şimdilerde başrollerini Uğur Yücel ve Beren Saat’in paylaştığı ‘Benim Dünyam’ filminde Ayla karakterini canlandırmakta... Galadan evvel Hazar Ergüçlü ile buluştuk, bir araya gelen her iki Kıbrıslı gibi havadan, sudan ve haliyle memleketten konuştuk.


İki seneye iki dizi, iki de film sığdırdın. Hayatın yoğun bir tempoda sürüyor olsa gerek.



Evet ama çok keyifli gidiyor, kendi içimde dinginliği koruyorum. Beni negatif olarak etkilemiyor bu tempo ama yoğun bir koşuşturmaca var.


Biz Kıbrıslılar rahatımıza düşkünüzdür, koşturmacaya pek gelemeyiz. Sende de var mı bu ada kanı?

Vardı. Hatta annem, “Ya Hazar bu işi nasıl yapacak” diyordu ki, oyunculuğa başlayınca bir şeyler oldu. O sakin, lay lay lom, umursamaz bir insanken, bir anda obsesif biri haline geldim. Disiplin, disiplin, disiplin!



Herkesin birbirini tanıdığı bir yerden, metropole gelmek zor geldi mi?



Zor oldu. Alışmamışım. Kıbrıs’ta herkes birbirini tanıdığı için her şeye daha kolay ulaşabiliyordum. Ama buna da alışıyor insan. İstanbul’un da şöyle bir güzelliği var: Kimse seni tanımıyor ve istediğini yapabiliyorsun. Yani en azından öyleydi, dünya yine küçüldü benim için. (gülüyor)



Adaptasyon sorununu nasıl aştın?



Kolay arkadaş edinirim, sosyalleşme hususunda rahatım. Hemen kaynaşırım. Şive konusunda da sıkıntım olmadı, sen de çok iyi biliyorsun ki sürekli Türkiye kanallarını izliyoruz. Kulağımız çok aşina.



Fiks o zaten… İnsanlarda Kıbrıslılarla ilgili garip algılar da var.



Türkiye’ye girer girmez, pasaport polisinin “Türkçe konuşabiliyor musun” diye sorduğu oldu (gülüyor).



Nasıl bir ortamda büyüdün?



Babam gazeteci, annem BRT’de haber müdürü. Sürekli gazetecilerin, televizyoncuların önünde büyüdüm.



E kısmette kamera önüne geçmek de varmış.



Aynen. Ben de bir ara gazeteciliği düşünmüştüm ama sonra hayallerimin, bulanık düşüncelerimin arasında kayboldu gitti.



Ailen, birbirine sıkı sıkıya bağlı, klasik bir Kıbrıs ailesi mi?



Tabii canım. Çok keyifli bir aileyiz, hele düğünlerde, bayramlarda of! Kıyamet, çalgı, çengi... Her kafadan bir ses çıkıyor. Aşırı eğlenceli.



Yolun oyunculukla kesişmeseydi ne yapmak isterdin?



Dil öğrenirdim. Dalgıç olmak isterdim. O hayat da bana yeterdi. Dalış yapıyorum. Şimdi kış geldi dalamıyorum ama yazımı ona atfettim. Su altında delirebilirim, dünyanın en güzel hislerinden...



Oyunculuğa geçişin nasıl oldu?



Psikolog önerdi. Hukuk okumak niyetindeydim. Bende ışık da görmüştür sanırım, ısrarlıydı çünkü. Öyle tiyatroya başladım. Bir gün ‘Gölgeler ve Suretler’in seçmeleri için Derviş Zaim geldi. Sonra açıldı kapılar...


Hayatının bir döneminde İngiltere’de olmak istediğini söylemişsin. Hâlâ var mı böyle bir niyetin?

Var tabii ki. Sıcak ülke insanıyım, İstanbul’da bile üşüyerek gezerim. Ama her şeye rağmen İngiltere’yi çok seviyorum, Dilini, kültürünü, mimarisini, o taş binalarını…



Peki, filme gelelim. Ayla nasıl bir karakter?



Ayla, ablasına yönelen ilgiden yoksun kalmış, dolayısıyla biraz eksik, sevgisiz büyümüş. Ama sonra Ela ve Mahir Hoca’nın yolculuğuyla birlikte o da aydınlığa doğru geçiyor.



Bir nişan günü patlıyor ama…



Aşırı duygular her zaman tehlikelidir. Özel hayatımda da öyle olmuştur. Ne zaman aşırı mutlu olsam bir kere dağıtmışımdır, o büyüyü bozmuşumdur. Filmde de öyle oluyor. Kalkıp o özel gecede travmasını anlatıyor.



Çünkü bütün ilgi Ela’ya gitmiş…



O bütün ilgiyi istemiyor, sadece payını düşeni istiyor.



‘Med Cezir’de de ilgi arsızı, sürekli sevilmek istenen bir karakteri canlandırıyorsun. Tesadüf mü diyelim?



Güzel bir tesadüf. Canlandırdığım karakterlerle insanların bu yanlarını ortaya çıkarmayı seviyorum.



‘Kuzey Güney’de Simay karakterinin oturmak istediği rol-modeli ‘Med Cezir’in Eylül’ü yakalamış.



Eylül, Simay’ın tam olmak istediği yerde. Ama onun kadar tokat yemiş, hayatla yüzleşmiş değil. Simay çamurlu yerlerde büyümüş; Eylül daha steril, sanki bir akvaryumda büyümüş. Bir Barbie o. Onun hayatında magazinler, kıyafetler, kolyeler var.



Festivallerde de tek tük filmlerine rastlıyoruz, peki sen ne düşünüyorsun Kıbrıs Türk sineması hakkında?



Eminim ki fırsat çıksa çok değerli güzel fikirler ortaya çıkacaktır. Çünkü sorunlu bir toplum olarak yetiştik.



Kıbrıs kökenli çok başarılı oyuncular, yönetmenler olmasına rağmen, nadir görüyoruz ekranlarda.



Bizde bir diksiyon sorunu var, o ayrı. Ama o kadar çok oyuncu var ki… Türkiye, tiyatro mezunu, binlerce işsizle dolu. Şansız bir durum... Bir şekilde fırsat çıkıyor, hiç beklemediğin bir yerden. O da çok zor bir nokta. Bir de duvarlar var hep önümüzde.



Kıbrıs’ta geleceği nasıl görüyorsun? Hayat giderek zorlaşıyor.




O kadar hassas bir yerimden vurdun ki… “Asla dönmeyi düşünmüyorum” demekten çok korkuyorum. Orası olmadan hayatımın bir kısmını düşünemiyorum. Tüm planlarım şuna göre kurulu: “Yaşayacağım, ama elbet geri döneceğim.” Evet küçük bir yer, seçenek az ama her şeye rağmen, taşına toprağına âşığım.



Buraya çakılı kalma korkunu ne besliyor?



Sorunun çözülmemesi, geleceğin hiç belli olmaması… Çok üzücü şeyler. Oradaki insanlar sürekli baskı altında. Kıbrıs kanallarında her gece ama her gece, saatlerce Kıbrıs sorunu çözülüyor. Memleket kurtarılıyor. Bu nasıl bir strestir tahmin edebiliyor musun?



Gelecekten umutlu musun?



Umutlu olmak istiyorum.



Önümüzdeki günlerde barış görüşmeleri yine başlıyor… Sence ‘Birleşik Kıbrıs’ hayali gerçek olur mu?



Keşke barış sağlansa ve bu duvarlar ortadan kalksa. İnsanlar inanılmaz bir umutsuzluk içinde. Annan Planı’ndan sonra bir “Olmayacak, böyle devam edecek” havası hâkim oldu. O yüzden ‘inşallah’tan başka bir şey demek gelmiyor elimden.



Sence ruh olarak hazır mıyız bir arada yaşamaya?



En genelinden baksak bile iki toplum da Akdeniz insanı. Bu kadar basit.



Özünde birbirinin aynısı aslında…



Kapılar açıldığında şoke olmuştum. “Burası benim ülkem mi, şu an kendi ülkemde miyim?” demiştim. Güzelyurt Kapısı’ndasın mesela, yolda kahvehaneler var. Önünde adamlar oturuyor. Kapıdan bir geçiyorsun, aynı kahvehaneler, aynı adamlar… Bir sınır girmiş araya, o kadar...
[h=6]

‘Duvarlar kolay kolay yıkılmaz’
[/h]



İki tarafın da çok hataları oldu. Geçmişte yaşanan acılarla yeteri kadar hesaplaşabildik mi sence?



Tam anlamıyla değil. Söylemek haddim değil ama geçmişte yaşananların artık sinemada daha iyi işlenebileceğine, daha iyi hesaplaşılabileceğine ve yüzümüze vurulabileceğine inanıyorum. Çünkü insanlar da değişti, sinema da…


Sinema sektörü de çok ilgi göstermiyor bu konuya. Halbuki içi biraz kazınsa, Kıbrıs’ta ne hikâyeler var…



Derviş Zaim de aynı sorunu yaşamıştı ama bu o kadar hassas bir konu ki, yaklaştığın yerin ne olduğu fark etmiyor. Bir kitle var ve sen ne yaparsan yap, söyleyecekleri değişmiyor, değişmeyecek de. Duvarları yıkmak çok zor. Ben biraz umutsuz ve melankolik bir insanım, o yüzden bu duvarların kolay kolay yıkılacağına inanmıyorum.


Kaynak : Radikal
 
Üst