31.10.2013 Sağlik Haberleri

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Obezitenin bir sebebi daha bulundu



21965420.jpg
[h=2]
Obezitenin, bazı antikorların tokluk hissini geciktirmesinden kaynaklanıyor olabileceği belirlendi.
[/h]

Fransa Ulusal Sağlık ve Tıp Araştırmaları Enstitüsünden bilim adamlarının, fareler üzerinde yaptığı araştırma, aşırı yeme ihtiyacından, tokluk hissini yavaşlatan immünoglobülin adı verilen antikorların sorumlu olduğunu gösterdi.

AÇLIK HORMONU KANDA KAYBOLUYOR



Bilim adamları, normalde immünoglobülin adı verilen antikorların açlık hormonunun kanda hızla kaybolmasını önlediğini, bu şekilde, hormonun beyni harekete geçirerek iştahı düzenlediğini açıkladı.


OBEZLERDE İSE AÇLIK HORMONU ARTIYOR




Obezlerde ise durumun farklı olduğu, antikorların beyne daha fazla açlık hormonunun taşınmasına yol açarak tokluk hissini geciktirdiği belirtildi. Obezitenin ve anoreksiyanın tedavisine ışık tutan araştırmanın sonuçları "Nature Communications" dergisinde yayımlandı.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/25006863.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Uzak durun


21956455.jpg
[h=2]

Siz tam diyete başlamışken karşınızda iradenizi zorlayacak, bol kalorili yemekler yiyen ve sizi yoldan çıkaran bir arkadaşınız mutlaka vardır.
[/h]

ABD'deki Illinois Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı bu tip "arkadaşların" diyetimiz üzerindeki etkisinin sandığımızdan daha fazla olduğunu ortaya koyan bir araştırma yaptı.

AKRAN BASKISI


Araştırmacılara göre ne kadar kararlı olursanız olun verdiğiniz sipariş, yemek yediğiniz arkadaşınızın siparişine göre az da olsa değişiyor. Çalışmayı yapan uzmanlar buna "akran baskısı" diyor.

Yemek ekonomisti Brenna Ellison tam 3 ay boyunca bir restoranda verilen siparişleri inceledi. Restoranın bir bölümünde yemek yiyen "kontrol grubu"na verilen menüde sadece yemeğin ismi ve fiyatı yer aldı. İkinci grupta yemeğin fiyatı ve adı ile beraber kalorinin de yazdığı bir menü verildi. Üçüncü grupta ise tüm bunların yanında yüksek kalorili yemeklerin yanına kırmızı ışığı yanan trafik lambası fotoğrafı konuldu.


TRAFİK LAMBALI MENÜ İŞE YARIYOR



Yeşil ışık yananlar 400 kaloriden az olan yiyeceklerdi. Sarı ışık yananlar 401 ile 800 kalori arasındaki yemekler. Kırmızı ışık yananlar ise 800 kalorinin üstündeki yemeklerdi. Araştırmada trafik lambası olan menülerde daha düşük kalorili yiyeceklerin sipariş edildiği gözlendi. Ancak bu çalışmada bir diğer dikkat çekici sonuç ise sipariş verenlerin çoğunluğu yemek yedikleri arkadaşlarıyla benzer siparişleri veriyordu. Eğer akranlarımız daha yüksek kalorili yiyecekler sipariş ediyor ya da daha çok para harcıyorsa bundan etkileniyoruz. Arkadaşlarıyla benzer siparişler verenler kendisini daha mutlu hissediyor.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/25004220.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
425 yabancı sağlıkçı Türkiye'de


21954484.jpg
[h=2]
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun yurt dışında iş arayan Yunanistan vatandaşı doktorları Türkiye'ye davet etmesiyle yabancı sağlıkçılar konusu tekrar gündeme geldi.
[/h]


Sadece özel hastanelerde çalışmasına izin verilen yabancı sağlıkçılardan bugüne kadarSağlık Bakanlığına 443 başvuru geldi, bunlardan 425' i uygun bulundu, 188'i çalışmaya başladı, başvuruların 24'ünü ise Yunanistan vatandaşı sağlıkçılar yaptı.

sağlık bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü İrfan Şencan, devlet memurları için Türk vatandaşı olma şartı bulunduğundan yabancı sağlıkçıların sadece özel hastanelerde çalışabildiğini söyledi.


TÜRKÇE SINAVINDAN GEÇMELERİ GEREKİYOR



Şencan'ın verdiği bilgiye göre, Türkiye'de çalışmak isteyen yabancı sağlıkçıların diploma veya uzmanlık belgesinin denkliğinin YÖK tarafından onaylanması, göreve başladıktan sonraki bir yıl içinde TÖMER'in Türkçe sınavından B veya daha üstünde not almaları gerekiyor. Bu süre sonunda belge ibraz edilmezse çalışma belgesi iptal ediliyor.


TÜRKİYE'DE ÖĞRENİM GÖRENLERDEN DENKLİK İSTENMİYOR



Türkiye'de öğrenim görenlerden denklik ve Türkçe için belge istenmiyor. Türkiye'de ilk defa çalışacakların ayrıca, ülkelerinin yetkili makamlarından kanunen mesleğini yapmaya engel halinin bulunmadığını gösteren belge getirmeleri de gerekiyor. Başvuru tarihinden önceki bir yıl içerisinde Türkiye'deki öğretim kurumlarından mezun olanlardan, başvuru tarihi itibarıyla 5 yıldır Türkiye'de kesintisiz ikamet ettiğini belgeleyenlerden, ülkelerindeki olağanüstü hal nedeniyle Türkiye'ye sığınanlardan bu belge istenmiyor.

Ayrıca bu kişiler çalışacakları özel sağlık kuruluşu ile yaptıkları aylık ücret miktarının da belirtildiği ve her sayfasında tarafların isim ve imzalarının bulunduğu hizmet sözleşmesini de bakanlığa sunmak zorunda.



BUGÜNE KADAR 443 BAŞVURU YAPILDI



Yabancı sağlıkçıların Türkiye'de çalışmasını düzenleyen geçen yılın başında çıkan yönetmelik sonrası 211'i pratisyen hekim, 136'sı uzman hekim, 79'u hemşire, 4'ü sağlık memuru, 6'sı fizyoterapist, 2'si anestezi teknikeri, 1'i laboratuvar teknisyeni, 3'ü radyoloji teknikeri ve 1'i de acil tıp teknikeri olmak üzere toplam 443 yabancı sağlık meslek mensubu özel hastane/tıp merkezinde çalışma başvurusunda bulundu.

Bu başvurulardan 425' i uygun bulundu, çalışma ve ikametle ilgili izinlerin alınması kaydıyla başvurduğu sağlık kuruluşunda çalışabileceği bildirildi. Çalışma ve ikamet iznini alan 188 kişi ise çalışmaya başladı.

443 başvurunun 24'ünü Yunanistan vatandaşı sağlıkçılar yaptı.



MÜEZZİNOĞLU: YUNANİSTAN'IN DOKTORLARINA KAPILARIMIZ AÇIK



Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye'deki gelişmelere işaret ederken Yunanistan'da 7 bin doktorun yurt dışında iş aradığını belirterek, "Benim de onlara ihtiyacım var. Yunanistan'ın 7 bin doktoruna kapılarımız açık. Onları bu ülkeye, birikimleriyle bu millete hizmet etmeye davet ediyorum" ifadesini kullanmıştı.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/25002240.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Fırçalarken bunu yapın


21953589.jpg
[h=2]
Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Çanakçı, diş fırçalarken spor yapılabileceğini belirterek, "Bu sayede hem güne zinde başlanır hem de her gün uygulanan bir işlem olduğu için hastaların obeziteyle mücadelesine katkı sağlar" dedi.
[/h]


Periodontoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Çanakçı, dişleri doğru ve belli bir zaman ayırarak fırçalamak gerektiğini belirterek, bu iki tekniğin uygulanmasının önemli olduğunu söyledi.

Diş fırçalamanın bir şarkı süresi kadar olması gerektiğini ifade eden Çanakçı, şunları kaydetti:

"Daha önce tartışmalar ortaya atıldı. 'Müzikli fırçalar mı üretilse, yoksa diş fırçalarken müzik mi dinlense' diye. Kişi dişlerini fırçalasın da eğer buna bir katkısı olacaksa müzik de dinlenebilir, değişik müzikli diş fırçalar da üretilebilir. Aynı zamanda diş fırçalarken küçükspor hareketleri de yapılabilir. Hem güne zinde başlamanın bir yolu hem de ağız sağlığını, oral hijyeni sağlamanın bir yolu. Ufak tefek spor hareketleri yapılarak, diş fırçalanabilir. Bu sayede hem güne zinde başlanır hem de her gün uygulanan bir işlem olduğu için hastaların obeziteyle mücadelesine katkı sağlar."

Çanakçı, diş fırçalarken bel ve kalça bölgesine yönelik birtakım hareketlerin de yapılabileceğine dikkat çekerek, "Dişini fırçalarken, müziğin de ritmine uyarak kollarını kaldırıp, indirerek kasları çalıştırıcı hareketler yapılabilir. Hem ağız hijyeni sağlanmış olur hem de hastanın formu korunur" diye konuştu.



"HERKES İÇİN AYNI TEKNİK DOĞRU TEKNİK OLMAYABİLİR"



Günümüzde diş fırçalamayla ilgili birden fazla tekniğin mevcut olduğunu anlatan Çanakçı, şöyle devam etti:

"Bu teknikler, hastaların ağız diş sağlığı göz önüne alınarak geliştirilmiştir. Herkes için aynı teknik doğru teknik olmayabilir. Bazı hastalarımızda diş eti çekilmeleri vardır, bazı hastalarda diş aşınmaları mevcuttur. Yani hastanın hangi teknikte diş fırçalayacağını hekimine başvurarak, onun önerdiği şekilde diş fırçalaması gerekiyor. Ne diş fırçasını aynı yönde hareket ettirmek ne de oval şekilde yapmak doğrudur. Bunu genellikle hekim hastanın ağzını muayene edecek, dişlerdeki aşınma miktarlarını, dişlerin sayılarını kontrol edecek ve ona göre karar verilecek. Hekim tarafından hastaya modeller üzerinde gösterilerek, öğretilecek."

Diş fırçası almadan önce hekime başvurmak gerektiğinin altını çizen Çanakçı, "Bazı hastalara oldukça yumuşak, bazı hastalara da oldukça sert fırça önerebiliriz. Hatta bazen elektrikli fırça önerdiğimiz hastalar bile oluyor. Bunlar tamamen profesyonel bir gözle tespit edilmeli ve hastaya o şekilde önerilmeli" dedi.


ELEKTRİKLİ DİŞ FIRÇA KULLANIMI


Elektrikli fırçanın Türkiye'de çok yaygın olmadığını ancak Amerika ve Avrupa'da oldukça sık kullanıldığını belirten Çanakçı, "Avantajı şu; fırçanın ucundaki kılları siz değil de otomatik olarak fırça kendisi sağlıyor. Bunun kullanımı biraz daha kolay çünkü sapını tutuyorsunuz sadece" şeklinde konuştu.

Diş fırçalamanın sağlık açısından önemli olduğuna dikkati çeken Çanakçı, sözlerini şöyle tamamladı:

"Günde kaç kez besin tüketiyorsanız, özellikle ana menülerden sonra dişler fırçalanmalıdır. Dişlerin arasına gıda maddeleri giriyor. Bunların bir an önce uzaklaştırılması gerekiyor. Çocukluk döneminde en az 3 kez. Çünkü çocukların diş fırçalamayı alışkanlık edinmesi açısından önemli. Anne, baba ve öğretmenler, çocuklara diş fırçalamasını alışkanlık olarak kazandırmalı. Yetişkinlerde ise günde en az iki kere diş fırçalamak yeterli olacaktır."



http://www.hurriyet.com.tr/saglik/25002086.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Sigara tüketiminde kötü sonuç


21947738.jpg
[h=2]
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Yadigar Gökalp İlhan, Türkiye'nin sigara kullanım yaygınlığı bakımından en riskli ülkeler grubunda yer aldığını belirterek, "Günlük içilen sigara miktarları açısından bakıldığında Türkiye, dünya genelinde erkeklerde birinci, kadınlarda da ikinci sırada" dedi.
[/h]


Asya Damar Cerrahisi Derneği ev sahipliğinde, Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda 26 Ekim'de başlayan "14. Asya Damar Cerrahisi Kongresi"nin basın toplasında konuşan İlhan, bu etkinlikte bir kez daha Türkiye'deki sağlık hizmetlerinin, doktorların çalışmalarının, yaptıkları tedavilerin, gerçekleştirdikleri ameliyatların, dünya standartlarının üzerinde olduğunu gördüklerini ifade etti. Bunun gurur verici bir tablo olduğunu belirten İlhan, vatandaşların dünyadaki en üstün tetkik ve tedavi yöntemlerine erişebildiğini, doktorların da büyük emek ve yetenekleriyle kendilerini çok iyi bir noktaya getirdiğini söyledi.

İlhan, hastanelerin imkanlarının ve devlet olarak finanse ettikleri hizmetlerin çok iyi düzeyde ve ciddi boyutlarda olduğunu anlatarak, şunları kaydetti:

"Amerika ve Avrupa ölçeğiyle kıyaslandığında gerçekten Türkiye olarak çok geniş ve kapsamlı bir teminat paketine sahip olduğumuzu kesinlikle
söyleyebiliriz. Sağlıktaki en büyük ödeme kurumu olan SGK olarak, 2012 yılında toplam 44 milyar lira tedavi, ilaç, tıbbi malzeme ve diğer sağlık harcamalarını gerçekleştirdik. 2013 yılı sonu itibarıyla da toplam 50 milyar lira civarında harcama olacağını tahmin etmekteyiz. 2012 yılında tüm nüfusun genel sağlık sigortası kapsamına alınmasıyla nüfusumuzun yüzde 99'unu sağlık güvencesi kapsamına almış olduk."



"AVRUPA'DA YAPAY KALP VE MEKANİK KALP CİHAZLARININ EN ÇOK UYGULANDIĞI 3. ÜLKEYİZ"



Yılda 336 milyon reçete bedeli ödediklerini, SGK'nın 182 milyar liralık bütçesi içerisinde toplam sağlık harcamalarına ayrılan payın yüzde 27 olduğunu, 2013'te bunun yüzde 13'ünü kalp ve damar cerrahisine harcadıklarını dile getiren İlhan, "Ülkemizde kalp damar hastalıkları açısından elimizdeki verilere bakıldığında, 2012 yılında, 52 bin 164 kişi kalp damar tıkanıklığı nedeniyle by-pass ameliyatı oldu. Yine aynı yıl, 325 bin 86 insanımız kalp damar
tıkanıklığı nedeniyle ile anjiyo olurken, 177 bin 201 kişiye de stent ya da balon girişimi yapıldı" dedi.

İlhan, bunun dışında 6 milyon 300 bin kişinin ise hipertansiyon tedavisi gördüğünü ifade ederek, 5 milyon 217 bin 709 kişinin de diyabet nedeniyle tedavi gördüğünü, her yıl 680 bin yeni diyabet hastası olduğunu kaydetti.

Bu açıdan yapılacak tüm çalışmaların önemli olduğunu vurgulayan İlhan, daha öncesinde, yüksek maliyeti nedeniyle uygulaması yaygınlaşamayan, son dönem kalp yetmezliği hastaları için belli durumlarda takılabilen, bu tür tedavilere uygun olan hastalar için geri ödeme kapsamına aldıkları yapay kalp ve mekanik kalp destek cihazlarının artık Türkiye'de de rahatlıkla uygulanabildiğini ifade etti.

Türkiye'nin, Avrupa'da Almanya ve Fransa'dan sonra yapay kalp ve mekanik kalp cihazlarının en çok uygulanabildiği 3. ülke olduğunu belirten İlhan, geçen yıl yaklaşık 100 hastaya mekanik kalp cihazlarından takıldığını ve bu sayede kalp nakline bile gerek kalmadan bu hastaların taburcu edildiğini söyledi.



"KRONİK HASTALIKLARI ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN HER BİREYİN ÇABA GÖSTERMESİ GEREKİYOR"



Türkiye'nin sigara kullanım yaygınlığı bakımından en riskli ülkeler grubunda yer aldığını belirten İlhan, "Günlük içilen sigara miktarları açısından bakıldığında Türkiye, dünya genelinde erkeklerde birinci, kadınlarda da ikinci sırada. Maalesef üzülerek bunu ifade edilyorum. Keşke başka alanlarda yarışabilsek. Bu vesileyle daha sağlıklı bir ülke olmak adına, daha mutlu bir gelecek ve mali açıdan da sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi adına vatandaşlarımızın duyarlılığının devam etmesini diliyorum" diye konuştu.
İlhan, uzun vadede kalp ve damar hastalıkları, kanser gibi kronik hastalıkların önüne geçmek için her bireyin çaba göstermesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Doktorlarımız bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Sağlık Bakanlığımız ve birçok kurumumuz da vatandaşlarımızı bu konuda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, risk faktörleri hakkında bilgilendirmek hususunda çok çeşitili çalışmalar gerçekleştiriyor. Sosyal Güvenlik Kurumu olarak biz de bu faaliyetlere destek veriyoruz. Obezite, diyabet gibi hastalara ilişkin detaylı analiz çalışmaları yaptırdık ama bunların dışında özellikle tütüne ilişkin de Dünya Sağlık Örğütü ile birlikte bir çalışma gerçekleştirdik. Burada gördüğümüz sigara kullanımı bu hastalıkların, risk faktörlerinden en önemlisi gibi görülüyor. Ve aynı zamanda en kolay önlenebilir risk faktörü. Sigara, özellikle kalp ve damar hastalığına etki eden en önemli faktör. SGK harcamalarına bakıldığında, Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte gerçekleştirdiğimiz çalışma sonucuna göre toplam 3,7 milyar liranın tütüne atfedilebilir hastalıklar için harcandığını gördük. Yani, 2012 yılında 44 milyar liralık sağlık harcamamızın yüzde 8,4'ü kalp-damar, kanser, solunum yolu, üreme ile ilgili hastalıkların tütünden kaynaklı kısmı için harcanmış gözüküyor."


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/24998498.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
1 dakikası ömre 2 dakika katıyor



17650527.jpg
[h=2]

1 dakika yürümek ömrünüzü 1 buçuk, 2 dakika uzatıyor. Farklı ülkelerden endokrinologların katıldığı "endobrigde" toplantısında açıklanan verilere göre Türk insanı hareketlilik bakımından kötü durumda. Hacettepe Üniversitesi'nden Prof. Dr Okan Bülent Yıldız Türk insanının yüzde 75-80'inin hareketsiz bir yaşam sürdürdüğünü belirtti.
[/h]

Prof. Dr. Yıldız, yeni yapılan ve makalesi henüz yayınlanmayan bir araştırmaya göre egzersiz ile kişilerdeki "kötü genetik mirasın" bile değiştirilebildiğini ve bunun aslında yüz güldürücü bir sonuç olduğunu açıkladı. Diyabetin, obezitenin, tiroid hastalıklarının altında hormonların yattığını ve bu durumun genetik olduğu bilinen bir gerçek ancak egzersizle, hareketli bir hayat sürdürerek hormonları düzene sokmak mümkün.


TÜRK İNSANI SINIFTA KALDI


İsveç Malmö Üniversitesi'nde 6 aylık bir egzersiz programı öncesinde ve sonrasında 23 erkekten alınan cilt altı yağ dokusundan DNA ve RNA ayrıştırılarak, hareketsiz yaşam sürdüren sağlıklı kişiler ile karşılaştırıldığını anlatan Yıldız, "Egzersiz ile diyabet ilişkili 21 genin yapısında bir değişiklik, artış ve bu genlerin üçte birinin de fonksiyonunda değişiklik gözlendi. Çalışma, genlerimizin vücuttan veya çevreden aldıkları sinyallere yapı ve fonksiyon değişikliği ile yanıt verdiğine işaret ediyor. Bu yanıtlar, diyabet ve obezitenin tedavisinde klinik olarak önem taşıyabilecek bu toplantımızda da değerlendirildi" diye konuştu. Prof. Yıldız Türk insanının da hareketli yaşam konusunda sınıfta kaldığını ve yüzde 75-80'inin neredeyse hiç hareket etmeden ve egzersiz yapmadan yaşadığını belirtti.


HASTALIK YOK HASTA VAR



Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji Metabolizma ve Diyabet Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Sadi Gündoğdu, kolesterolün vücutta olması gerektiğini ama yine de yüksek kolesterolden korkulması gerektiğinin altını çizdi: "Kolesterol faydalı deniyor. Elbette ki vücudun buna ihtiyacı var. Özellikle de iyi kolesterole ve bu iyi kolesterol sadece egzersizle ve Akdeniz tipi beslenmeyle arttırılabiliyor. Ama örneğin bir diyabet hastası mutlaka kolesterolünü bir değerin altında tutmak zorunda. Bu yüzden genele değil kişiye özel tavsiyeler, tedaviler uygulanmalı. Bizim için hastalık yoktur, hasta vardır."
Türkiye'de obeziteye de değinen Prof. Dr. Gündoğdu: Hormonların değişik doku ve organlara taşıdıkları mesajlar aracılığıyla endokrin sistemin metabolizma, üreme,
büyüme, uyku, strese yönelik vücudun tüm işleyişini kontrol ettiğini açıkladı. Gündoğdu, obezite, diyabet, kemik erimesi, metabolizma gibi birçok hastalığın da temelinde endokrinin bulunduğunu kaydetti.



16 ÜLKEDEN KATILIM OLDU


16 ülkede 456 endokrinoloğun katıldığı ve Antalya'da düzenlenen Endobridge toplantısın Ukrayna, Rusya, Azerbeycan, Litvanya, Estonya, Balkan ülkeleri, Ürdün, Yemen, Filistin, İran ve Körfez ülkelerinden uzmanlar katıldı.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/24995682.asp

 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Baş ağrısı sebebi


21900557.jpg
[h=2]
Baş ağrısının oluşmasında birçok faktör etkili olmasına rağmen kadınlarda görülen baş ağrılarının çoğu regl döneminde ortaya çıkmaktadır.
[/h]

Hormonal dalgalanmalarla artan baş ağrılarından kurtulmak için atılması gereken ilk adım ise baş ağrısı günlüğü tutmaktır. Memorial Ataşehir Hastanesi Baş Ağrısı Merkezi’nden Prof. Dr. Macit Selekler, regl dönemi ile artan baş ağrıları ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

ERGENLİK DÖNEMİ İLE MİGREN SIKLIĞI ARTAR


Ergenlik öncesi, kız ve erkek çocuklarda migren sıklığı benzerken regl döneminden sonra bu durum değişir ve kadın/erkek arasındaki oran 3’e çıkmaktadır. Hormonal faktörler nedeniyle baş ağrıları tetiklenen kadınlar ile tetiklenmeyenler arasında hormon seviyeleri açısından herhangi bir farklılık mevcut değildir. Sorun, kişinin sinir sisteminin hormonal dalgalanmalara verdiği cevap ile ilişkilidir.


HORMON SEVİTESİNİN DÜŞMESİ BAŞ AĞRISINA NEDEN OLUR


Regl periyodunun 2 gün öncesi ve ilk 3 günü içinde görülen bir baş ağrısı tipi “saf regl migren”dir. Kadınların yaklaşık yarısı regl döneminde migren ataklarına eğilimli hale gelmekle beraber; sadece %10 kadında saf regl migren görülür. Regl sırasında ortaya çıkan migren ataklarının sebebi, kanamadan hemen önce kandaki östrojen hormonu seviyesinin düşmesi ve östrojen hormonunun göstermiş olduğu dalgalanmadır.


GEBELİKLE BAŞ AĞRISI AZALABİLİR



Regl ile migren atakları arasında ilişki belirten kadınların 2/3’ü gebelik sırasında ataklarının kesildiğini belirtmektedir. Bunun nedeni büyük olasılıkla gebelik sırasında östrojen hormonunun regl döngüsündeki gibi dalgalanmalar göstermemesi devamlı olarak yüksek seviyede kalmasıdır.


TEDAVİSİ DİĞER MİGREN ATAKLARINA GÖRE DAHA ZOR


Regl dönemi migren atakları, diğer migren atakları ile karşılaştırıldığında daha şiddetli, uzun ve tekrarlayıcı ataklar olmasından dolayısıyla regl dışındaki migren ataklarına göre tedavileri daha güçtür. Bu nedenle tedavide, migren semptomlarını kontrol edecek ilaçlar kullanılabileceği gibi, regl döngüsünü engelleyecek seçenekler de düşünülmektedir.


BAŞ AĞRISI GÜNLÜĞÜ TEDAVİYİ ŞEKİLLENDİRİR




Bu tedavinin başında hastanın yapması gereken şey baş ağrısı günlüğü tutmaktır. Bu günlüğü tutmak ile hasta regl döngüsü ile baş ağrısı arasındaki zamansal ilişkiyi daha iyi anlar. Örneğin; regl kanamanın kaçıncı günüde baş ağrısının başladığı, kaç gün sürdüğü, hangi ilaçlara cevap verdiği gibi. Tavsiye edilen, bu günlüğün en azında 3 regl döngü boyunca tutulmasıdır. Edinilen bilgiler doktorun planlayacağı tedavi açısından önem taşır. Regl siklusunun düzenli olup olmadığı ve baş ağrılı süre hangi tedavinin seçileceğini belirler.


İLAÇLAR ATAKLARIN BAŞINDA ALINMALI



Regl dönemi migren tedavisi; atak tedavisi, kısa dönem koruyucu tedavi ve kesintisiz koruyucu tedavi olmak üzere başlıca 3 grupta incelenebilir. Atak tedavisinde uygun görülen İlaçlar mümkün olduğunca ağrının başında alınmalıdır. Baş ağrısına mide bulantısı da eşlik ediyorsa mide bulantısı önleyen bir ilaç da tedaviye eklenmelidir. Kısa süreli koruyucu tedavi de amaç daha ağrı ortaya çıkmadan ilaç alınmasına dayanır. Kişi başı ağrısın veya ağrımasın reglden 2 gün önce ilaç kullanmaya başlar ve kanamanın ilk 3 gününde de ilaca devam eder. Bu tedavi; regl dönemi düzenli ve baş ağrısı ile regl arasında belli bir zamansal bağlantı olanlarda kullanılabilir. Kesintisiz koruyucu tedavi ise; regl dönemi düzenli olmayan, atak tedavisinden fayda görmeyen, sık ve şiddetli migren atakları olanlar için bir seçenektir. Hastanın genel sağlık durumunu da göz önüne alarak belirlenen ilaçlar ağrı olsun veya olmasın her gün kullanılır. Bu koruyucu tedavinin süresi ise 6 aydır.



DOĞUM KONTROL HAPLARI İLE TEDAVİ



Koruyucu tedavi için diğer bir seçenek olan “hormonal tedavi” ile östrojen hormonu dalgalanmalarını engellenebilmektedir. Vücuda östrojen hormonu verilmesi ile vücut hormon yapımını durdurmakta ve bu şekilde sadece dışarıdan verilen hormonun etkisinde kalınmakta ve dalgalanma da durmaktadır. Bu tip koruyucu tedavide en sık doğum kontrol ilaçları kullanılır. Genellikle doğum kontrol ilaçları ile regl dönemi başına 21 günlük hormon tedariki sağlar. Geri kalan 7 tablette aktif ilaç yoktur. 21. günün sonunda dışarıdan alınan östrojenin de aniden kesilmesine bağlı olarak migren atakları ortaya çıkabilir. Bu nedenle, doğum kontrol ilacı kullanmaya ara verilmeden devam edilmelidir. Hormonal tedavi auralı migreni olanlarda uygulanmamaktadır. Ayrıca 35 yaş üzeri ve sigara içen kadınlarda dikkatli kullanılmalıdır. Östrojenin bazı kanser tiplerini tetikleyebileceği de unutulmamalıdır.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/24972412.asp
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Aile desteği 1 yıl sürmeli



21944421.jpg
[h=2]
2010 yılında Anadolu Sağlık Merkezi tarafından hizmete açılan Kemik İliği Nakli Merkezi, 600’üncü naklini kutladı ve ilik nakliyle ilgili dikkat edilmesi gerekenleri açıkladı.
[/h]

Organizasyona Anadolu Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, da katıldı. Kemik iliği naklinde en önemli ayrıntının, tedavi gören hastaların enfeksiyonlardan korunması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Zafer Gülbaş, “HLA doku grubu uyumlu hastalar dışında kısmi uyumlu kardeş ve yakınlarından da kemik iliği nakli yapıyoruz. Haploidentik nakil tipini ülkemiz insanına da giderek artan sıklıkta sunuyoruz. Bu nakil tipiyle HLA doku grubu uygun kardeşi olmayan hastalarımıza da nakil olma şansını yaratmış ve bu nakil tipini 100’den fazla hastaya yapmış bulunuyoruz.

"AİLE DESTEĞİ EN AZ 1 YIL SÜRMELİ"


Bu konuda oldukça önemli tecrübemiz bulunmaktadır. Tüm Kemik İliği Nakli Merkezi Ekibi bu konuda önemli deneyim kazanmıştır ve bu deneyimi hastalarımıza sunmanın mutluluğu içindeyiz. Ancak hastalarımızın ve ailelerinin unutmaması gerekiyor; Allojeneik nakil uzun bir süreçtir. Aile desteğinin en az bir yıl ve etkili bir şekilde sürmesi gerekmektedir” dedi.


http://www.hurriyet.com.tr/saglik/24996111.asp
 
Üst