scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
İHLÂS VE SAMİMİYET


Muhterem Mü'minler!

Bir mü'minin en büyük arzusu, Yüce Allah'ın rızasını kazanıp dünyada yardımına nail olabilmek, ahirette de ebedi saadet ve mutluluğa erişebilmektir. Allah Teâlâ'nın rızasını kazanabilmek ise ihlâstan geçer. İhlâs herhangi bir işi güzel bir niyetle, selim bir kalp ile yapmak, o işe başka bir şey karıştırmamak anlamına gelmektedir. Gerek ibadetlerde gerekse diğer davranışlarda Allah'ın rızasını gözeterek hareket etmek; riyadan, gösterişten ve Allah'ın rızasına ters düşecek tavırlardan şiddetle kaçınmak ihlâsla mümkün olur.

Değerli Mü'minler!

İnanç, ibadet ve davranışlarımızın Allah Teâlâ nezdindeki değerlendirme ölçüsü, ihlâstır. İhlâssız yapılacak amellerin, Allah katında bir değeri yoktur. Yüce Allah(c.c.)Kur’an-ı Kerimde:
“De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da, açıklasanız da Allah hepsini bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyide bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”(1)

Peygamber Efendimiz de: "Şüphesiz ki Allah Teâlâ, sadece kendisi için ve sırf kendisinin rızası gözetilerek yapılan amelden başkasını kabul etmez."(2)buyurarak ihlâslı amelin önemini ifade etmişlerdir.

Muhterem Müslümanlar!
Dil bir şeye niyet ederken kalb bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. Allah Teâlâ bizim şeklimize, kalıbımıza değil, kalblerimize bakar, niyetlerimize değer verir. Bu sebeple bütün davranışlarımızda insanların değerlendirmesini hesaba katmadan önce Allah Teâlânın değerlendirmesini hesaba katarak bir iş yaparken daima Allah ne der? sualini kendimize sormalıyız. Allah'ın rızasını kazanma niyetiyle müslümanın yaptığı her meşru iş, adeta bir ibadet gibi kendisine sevap kazandırır. Bu bakımdan müslüman, ilim öğrenirken, iş hayatında, mesleki çalış¬malarında, ailevi ve ictimai münasebetlerinde, daima niyetini düzgün tutmalı ve Allah'ın rızasını gözeterek hareket etmelidir.
Hutbemizi bir ayet ve bir hadis mealiyle bitirelim.
“Kim âhiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun âhirette bir nasibi olmaz”(3) “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.”(4)
__________________________________
(1) Âl-i İmrân Sûresi,3/29
(2) Nesai, Cihad/24,Ahmet b. Hanbel IV/126.
(3) Şûrâ sûresi, 42/ 20
(4) Müslim, Birr 33, İbni Mâce, Zühd 9

Hayırlı Cumalar RFC
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
NİKÂH VE DÜĞÜNLERİMİZ

Toplumsal hayatın en temel öğesi olan aile İslam’da evlilikle kurulur. Evlilik, erkek ve kadın arasında, beraberlikleri müddetince sürecek bir ortaklıktır. Bu ortaklık nikâh akdiyle meydana gelir. Dinimiz evliliği ve bu evliliğin getirdiği neticeleri başta çocuklar olmak üzere nikâhta garanti altına almayı istemiş, zina ve gayri meşru ilişkilerin yaygınlaşmasını da engellemiştir. Zira Dinimiz; nikâhsız beraberliği zina kabul ederek, zinayı da en büyük günahlardan saymıştır. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde “İki sevgiliyi nikâh gibi birbirine bağlayan ve kaynaştıran hiçbir şey yoktur.’’[1] buyurmaktadır.

Nikâhla kurulan evlilik insanın sağlıklı ve düzenli bir hayata sahip olmasını sağlar. Kurmuş olduğu bu kutlu yuva müslümanın; mutluluk merkezi, sırlarını gizlediği bir hane, kendisini pek çok günah ve kötülüklerden koruyan bir sığınağı olur. Bunun içindir ki Yüce Mevlamız Kur’an-ı Kerim’de maddi sebeplerle evlenemeyenlere yardım edilmesini topluma dini bir görev olarak yüklemiş, bekârlara evleninceye kadar iffetlerini korumalarını emretmiştir.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır. “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir.

Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar…” [2] Peygamber Efendimiz (sav) ’de hadis-i şeriflerinde “Ey gençler içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Evlenmek gözleri haramdan daha çok muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun, zira oruç şehveti kırar” [3] buyurmuşlardır.

Düğün merasimi de nikâhla oluşan evlilik akdinin ilânıdır. Bu ilan gereklidir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) " Evlenme işini ilân edin, halka duyurun"[4] buyurmuşlardır. Bu ilan ve merasimle nikâhtaki keramet ve düğündeki bereket ortaya çıkmaktadır. Böyle bir merasime katılarak şahit ve destek olmak da bizim için dini bir vazifedir.

Düğün merasimlerini İslâm’ın umumi haram ve helâl esasları çerçevesinde düşünmek gerekir. Düğünlerimiz, sünnetteki tavsiyelere uyularak, İslâm’ın kuralları çerçevesinde yapılırsa aynı zamanda güzel bir örnek teşkil eder. Bundan dolayı bu ocağın ilk kuruluş safhalarında dikkatli olmak, tam bir İslâmî şuur içinde hareket etmek büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.

Düğünlerimizde israftan aşırılıktan ve meşru olmayan eğlencelerden uzak duralım. Fakirlere, yoksullara, akraba ve dostlara ziyafet vermek suretiyle Peygamberimizin sünnetlerini yaşatalım. Bütün davranışlarımızda olduğu gibi evlenirken ve düğün yaparken de dinimizin koymuş olduğu sınırlara riayet edelim.
_________________
[1] İbn Mâce, Nikâh,1
[2] Nur, 24/32,33
[3] Buhari, Nikâh, 3.
[4] Buhari, Nikâh, 48


Hayırlı Cumalar RFC İşlerinizde Kolaylıklar Başarılar Dilerim.

 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
24.06.2011

MİRAÇ KANDİLİ


MİRAC KANDİLİ

Sözlükte Mirac, yukarı çıkmak ve yükselmek, İsra ise gece yolculuğu demektir. Miraç hicretten bir buçuk yıl önce miladi 621 yılında vuku buldu. O yıl Peygamberimizin amcası Ebu Talip ve eşi Hz. Hatice vefat etmiş, müşriklerin baskıları artmış, bu baskılara dayanamayan bazı Müslümanlar Habeşistan’a göç etmiş, Allah Resulü Taif’te saldırıya uğramıştı. Böyle bir zamanda vuku bulan Miraç olayı, Hz. Mevla’nın Peygamberimize sunduğu İlahi bir ihsan olmuştur. Mahiyeti insan aklının sınırlarını aşan, inananların imanını, inkârcıların isyanını artıran bu hadise K. Kerimde şöyle anlatılmaktadır. “ Kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, kulu Muhammedi geceleyin Mescidi Haramdan çevresini bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(1)

Miraç, Allah (cc) yakın olmaktır. Bu da beşeri halden soyutlanarak İlahi güçle meydana gelebilir ki, bu insanlık tarihinde yalnız son Peygamber Hz. Muhammed (sav) e nasip olmuştur. Miraç gecesi biz Müslümanlar için ilahi rahmet ve lütuflarla doludur. Dinin direği, müminin miracı olan namaz, bize bir miraç hediyesidir. Nasıl ki Peygamberimiz Miraçta vasıtalardan arınmış olarak Mevla’sıyla karşı karşıya geldi ise, müminde namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabbinin huzuruna çıkar.

Miraç Peygamberimizin şahsında insanlığın önüne açılan sonsuz ve sınırsız bir yükseliş ufkudur. Beş vakit namazın farz kılındığı, Bakara süresinin son üç ayetinin nazil olduğu ve şirk koşmayanlara bağışlanma müjdesinin verildiği o gecede yüce Allah (cc) İsra suresinde çok önemli ahlak ve fazilet kurallarını özet olarak şöyle sıralamaktadır.
- Allah’ a şirk koşmamak
- Anne – babaya itaat etmek
- Hak sahiplerine haklarını vermek
- İsraf ve savurganlıktan kaçınmak
- Zinaya ve fuhşa yaklaşmamak
- Haksız yere kimseyi öldürmemek
- Yetimlerin malına el uzatmamak
- Verilen sözü, yapılan sözleşmeyi yerine getirmek
- Ölçü ve tartıda doğruluktan ayrılmamak
- Kesin olarak olarak bilmediğimiz şeylerin ardına düşmemek
- Kibirli ve gururlu tavırlar takınmamak.(2)

Bu geceyi değerlendirirken yukarıda saydığımız gerçeklere kulak verelim. Gaflet içinde olmayalım. Bol bol namaz kılıp Kur’an okuyarak af ve mağfiret dileyerek bu geceyi değerlendirelim.
Bu düşüncelerle Miraç Kandilinizi tebrik eder, İslam âlemine hayırlar ve bereketler getirmesini, insanlığa barış ve huzur katmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.


_____________________________
1- İsra suresi, 22/1
2- İsra suresi, 22/37


Hayırlı Cumalar RFC herkese işlerinde başarılar kolaylıklar dilerim.
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0

01.07.2011
OLGUN MÜ’MİNİN ÖZELLİKLERİ

Yaratılanların en şereflisi olan insana Yüce Allah akıl ve irade vermiş ve bunun gereği olarak ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukları yerine getirebilmesi için de peygamberler göndermek suretiyle ona rehberlik etmiştir. Peygamberler, örnek ve önder insanlardır. Müminler peygamberleri örnek alırlar ve kendileri de insanlara örnek olurlar.

Allah inancının bilincinde olan olgun bir mümin, Allah’a ve Resulüne tam anlamıyla itaat eder, namaz kılar, oruç tutar, zekât verir, imkânı varsa hacceder ve diğer farzları yerine getirir. Okumuş olduğumuz ayeti kerime de: “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar…”(1) buyrulmaktadır.
Olgun bir mümin nerede olursa olsun, Allah’ı çokça zikreder, Allah’ın her şeyi görüp bildiğinin farkında olarak davranışlarına dikkat eder. Zira Kur’an-ı Kerim’de: “…(Allah), karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir…”(2) buyrulmaktadır.

Olgun mü’min, Allah’ın verdiği nimetlere şükreden, bir günah işlediğinde derhal tevbe eden, bile bile günah ve hatada ısrar etmeyen, insanlara iyiliği tavsiye edip onları kötülüklerden alıkoymaya çalışan insandır.

Olgun mü’min, insan haklarına saygılı olan, bütün insanları Allah’ın kulu olarak gören geçimli ve uyumlu, insanlara yol gösterici, birleştirici, tefrika ve ayrılıklara meydan vermeyen uyanık insandır.
Olgun mü’min alçak gönüllü, Müslümanlara merhametli, insanlar için hayırlı, her işinde Allah rızasını gözeten insandır.
Olgun mü’min haksız yere cana kıymayan, iftira etmeyen, her türlü günahtan kaçınmaya çalışan, din ve toplum için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan insandır.

Mü’min bu davranışları sonucunda, dünyada topluma huzur ve güven gelirken ahirette ise, koltuklara kurulmuş oldukları halde, cennet hizmetkârlarının billur kâselerle hizmet ettiği, ne yakıcı sıcağın ne de dondurucu soğuğun olduğu, canların isteyeceği, gözlerin hoşlanacağı her türlü nimetin bulunduğu; ölüm, musibet, hastalanma gibi, hiçbir sıkıntının olmadığı cenneti kazanmış olur.
Rabbim bizleri olgun mü’minlerden ve cennet nimetleriyle şereflenenlerden eylesin. Amin!


___________________________
1) Mü’minun Suresi:23/1-6
2) En’am, 6/59
Hayırlı Cumalar RFC
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
08.07.2011

AFFETMEK ERDEMLİKTİR

Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerimde tavsiye edilen davranışlardan biri de affedici olmaktır. Affetmek, kötülük ve haksızlık edeni, suç ve ya günah işleyeni bağışlamaktır.
Bu hususta Yüce Rabbimiz Resulullah’ın şahsında bütün Müslümanlara “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz cevir”(1) buyurmaktadır. Sevgili peygamberimizde bu yüce hitaba uyarak kendisine kötülük yapanlara karşı beddua etmek yerine şöyle dua etmiştir.’ Allah’ım! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.(2)

Affetmek nefse ağır gelse de Kuran-ı Kerimde takva sahiplerinin sıfatları ve cennete götüren ameller arasında zikredilmektedir. Onlar bolluk da ve darlıkta Allah yolunda harcarlar. Öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever” (3) Sevgili peygamberimiz de (s.a.v.) öfkeye hakım olmayı gerçek kahramanlık olarak tanımlar ve şöyle buyurur; “Yiğit dediğin güreşte rakibini yenen kimse değildir. Asıl yiğit kızdı zaman öfkesini yenebilendir” (4).

Affedici olmak elbette kolay bir haslet değildir. Ancak, karşılığında Rabbimizin de bizim günahlarımızı affedeceğini düşündüğümüzde ve yine O’nun hoşnutluğu için, O’nun kullarını bağışlamak düşüncesi ile kolaylaşır. Ahirette alacağımız güzel karşılıklara mukabil burada bağışlama yolunu tercih etmeli. Dünyada ve ahrette dost kazanmanın ve insanları doğru istikamete çevirmenin yolunun da aftan geçtiğini Kur’an-ı Kerim de Yüce Rabbimiz (c.c.) şöyle ifade buyuruyor:"(Ey Muhammed!) (S.A.V.) Allahtan bir rahmet olarak sen onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba ve katı yürekli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onların hatalarını affet. Bağışlanmaları için dua et”(5)

Birlik ve beraberliğimizin devamı, hem bu ilahi prensipleri korumak ve hayata geçirmek, hem de uhrevi menfaatlerimiz adına dua kapısını her zaman aralamakla mümkündür. Nebi s.a.v. Efendimizin duasıyla Sohbetimizi bitirelim:“Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin beni de affet” (6)

_________________________________
1 - Araf,199.
2 -Ebu Davut,edeb,4.
3 -Ali İmran,134.
4 -Buhari, Edeb,76.
5-Ali İmran,159.
6 -Tirmizi,Daavat,89

Hayırlı Cumalar RFC. Sevgili Müdavimleri İşlerinizde Kolaylıklar Başarılar Dilerim.
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
BERAT KANDİLİ

Rahmeti gazabını geçen Yüce Rabbimizin hayır ve bereketinin, af ve mağfiretinin yağmur gibi üzerimize yağdığı mübarek gecelerden biri de berat gecesidir. Berat; suçtan, cezadan, hastalıktan kurtulmak, affedilmek manalarına gelir. Berat gecesi, Şaban ayının on dördünü on beşine bağlayan gecedir. Kuran-ı Kerim, levh-i mahfuzdan dünya semasına bu gecede indirilmiştir.
Kuran’la şereflenen bu gecenin kıymetini Peygamber Efendimiz’den dinleyelim: “Şaban’ın ortasında bulunan gecede ibadet ediniz, gündüzünde ise oruç tutunuz. Allah-u Teala, o gece güneşin batmasıyla birlikte dünya semasına tecelli eder ve fecir doğuncaya (yani sabah oluncaya kadar): “Yok mu benden af isteyen onu affedeyim; yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim; yok mu benden başka bir şeyler isteyen ona dilediğini vereyim” der. Bu durum sabaha kadar devam eder”.1
Kur'an-ı kerimede Cenab- ı Hak şöyle buyuruyor: “Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.”2

Berat gecesi, bağışlanma ve af gecesidir. Bu gecede yapılan ibadetlerin sevabı çoktur.
İnsanların bir sene içerisindeki rızıkları, zengin veya fakir olacakları ve ecelleri gibi önemli hususlar, bu gece içerisinde meleklere bildirilir. Peygamber Efendimiz, bu geceyi ibadetle geçirmiş ve çokça dua ve istiğfarda bulunmuştur.
Hz. Aişe validemiz, Efendimiz(s.a.s.)’in, bu gece şu duayı çok fazla yaptığını rivayet etmektedir: “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyorum, senden yine sana ilticâ ediyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana layık bir surette hamd etmekten acizim” .3

Hayrın, bereketin ve güzelliklerin bol bol ihsan edileceği bu gecede ellerimizle beraber gönüllerimizi de açarak manevi ziyafetlerden nasibimizi almalıyız. Böyle büyük bir gecenin fazilet ve bereketinden uzaklaştıran, kin, düşmanlık, kibir, ana - babaya isyan gibi davranışlardan uzak olalım. Daima sevgi ve kardeşlik duyguları içinde yaşayalım.
Sohbetimizi Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadisi şerif mealiyle bitirmek istiyorum:

"Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar reddolunmaz. Bunlar; Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaip gecesi; Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat gecesi; Cuma gecesi; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir.”4

-----------------------------------------------------------------------------------
1. İbni Mace, C.4, s.194, hadis no.1388
2. Duhan 44/1,2,3,4
3. İbni Mace, C.1,s.444
4. Beyhaki, Sünen, Şuabül-İman, 3/342


Hayırlı Cumalar RFC
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0


22.07.2011

TÜKETİM AHLAKI

İnsanoğlunun ihtiyaçları çeşitli ve sonsuzdur. İnsan bu ihtiyaçlarını karşılamak için caba sarf eder. Bazen elde ettiği imkânları ve serveti bilinçsizce harcar, Harcamalarının doğru olup olmadığına bakmaz. Oysaki nasıl davranılması gerektiğini Rabbimiz şöyle açıklamaktadır “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.”(1)

İnsanoğlu elde ettiği malı mülkü veya serveti için “Ben kazandım istediğim yere harcarım” deme lüksüne sahip değildir. Hak sahiplerine gereken şeyleri vermeyip kendi nefisleri ve zevkleri uğrunda her türlü harcamayı bilinçsizce yapmak İslami, ahlaki ve peygamberi bir davranış değildir.

Yüce Rabbimiz tarafından bizlere ihsan edilen nimetler birer emanettir. Bu nimetleri kullanma tarzımızdan dolayı sorguya çekileceğimizi yüce Allah K.Keriminde “Sonra o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden dolayı mutlaka hesaba çekileceksiniz.”(2) buyurarak bizlere haber vermektedir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) efendimizde “Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, malını nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sıhhatini nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.”(3) buyurmuşlardır.

Günümüz modern dünyasında, bir moda haline gelen tüketim çılgınlığı, bir nimeti tam ve yeterince kullanmadan, yerine bir diğerini koyma alışkanlığı doğurmuştur. Bu tür davranışlar paranın, zamanın, emeğin ve milli servetin israfına yol açmakta ve insanların bolluk içinde darlık çekmelerine sebep olmaktadır.
Lüzumsuz yere yanan ocaklar, elektrikler, boşa akan musluklar, gündüz yanan lambalar, seyircisiz çalışan televizyonlar, ihtiyaç fazlası elbise, ev eşyası, desinler görsünler düşüncesinden kurtulamayan yapmacık davranışlar İslami hassasiyet ve tüketim ahlakı hususunda henüz yeterli bilinç düzeyine ulaşamadığımızın bir göstergesidir.

Bugün sahip olduğumuz nimetleri aşırı savurganlık yaparak harcarsak yarın kaybederek muhtaç hale düşebiliriz. Cenabı Hak K.Kerimde şöyle buyurmaktadır. “Eli sıkı olma büsbütün eli açıkta olma sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” (4)

O halde Başkalarına boyun eğmeden izzetle ve şerefle yaşayabilmek için iktisatta dengeli bir hayat sürmeye çalışmalı ve şeytani bir fiil olan savurganlıktan sakınmalıyız.

1-İsra(17/27)
2-Tekasür(102/8)
3-Tirmizi,Kıyame,1.
4-İsra(17/29)


Hayırlı Cumalar RFC
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
05 /08/ 2011

SABIR


Sözlükte “dayanma, dayanıklılık” gibi anlamlara gelen sabır, ahlaki bir kavram olarak; başa gelen musibetlerden dolayı Allahtan başka kimseye şikâyetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak, nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen şeyler karşısında dünya ve ahiret yararını düşünerek, ruhi dengeyi bozmamak için insanın kalbinde bulunmakta olan sükûnet ve dayanma gücü demektir.(1)

Hz Peygamber (sav) “sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.(2) Sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır.
Sabretmek, mahkûmiyete, zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara ses çıkarmamak değildir. Aksine bazı sıkıntılar vardır ki kulun irade ve gücünü aşar. İşte Sabır; böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikâyet etmeden takdiri ilahiye rıza göstermektir.
Nitekim Cenabı Hak Kur’an-ı Kerimde sabrı cemili (güzel sabrı) emretmekte ve “ sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”(3) müjdesini vermektedir.


İbadetlerin de nefsimize ağır gelen yönleri sabırla hafifler. Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde daha rahat oruç tutarız.

Nitekim Hz. Lokman (as) oğluna “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (4) diye öğütte bulunmuştur.


O halde;

Şunu iyi bilmeliyiz ki insan her türlü bela ve musibetlerle karşılaşabilir. Zira Rabbimiz “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.(5) buyuruyor.
Bize düşen Allah’ tan gelen her türlü bela ve musibetlere sabredip, Allahın bizimle beraber olduğunu aklımızdan çıkarmamaktır. Çünkü Allah sabreden kuluyla beraberdir.

Ne Mutlu sabrederek Rabbiyle beraber olabilenlere!

1-Dini Kavramlar Sözlüğü, s.567.
2-Buhari Cenaiz 32
3-Zümer s. 39/10
4-Lokman s.31/17
5-Bakara s. 2/155


Hayırlı Cumalar,Hayırlı Ramazanlar RFC işlerinizde kolaylıklar bol kazançlar dilerim.




 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0
12.08.2011

ZEKAT VE SADAKA-İ FITIR

İnsanı maddi ve manevi yönden temizleyen, ahlakını güzelleştiren, Allah’tan gelen tüm nimetlerin devamına ve muhafazasına vesile olan ibadetlerin başında zekat gelmektedir. Bunun diğer tamamlayıcısı sadaka-i fıtır, yaratılış şükranesi olarak ramazanı şerifte tüm hane halkı için, zekat verilebilecek kimselere verilir.
Zekat, en güzel yardımlaşmadır. Yüce dinimiz sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Günümüzde sosyal yardımlaşma kurumlarının ve çeşitli yardım kuruluşlarının artmasının en büyük sebebi; zenginlerin zekatlarını tam manasıyla vermemelerinden kaynaklanmaktadır.

Yüce Allah(cc) Kuran-ı Kerim de şöyle buyurmuştur. “Onların (zenginlerin) malların da muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”(1)

Zekatın pek çok yararları vardır. Zekat malı temizler, bereketlendirir ve çoğalmasını sağlar nitekim Kur'an-ı Kerim'de “Siz Allah için verirseniz, Allah onu yerine (daha iyisini) verir.”(2) buyurmuştur.
Kuran’da 34 yerde namaz ile birlikte zikredilen zekat, toplumda birlik ve beraberliği tesis ederken, namazı dosdoğru kılan, zekat ve sadakasını eksiksiz veren Müslümanlar da cenneti hak ederler.

Bizim için mal ve can emniyeti, günahlardan bir arınma vesilesi olan zekat ve fitrelerimizi zamanında Allah için tam hesaplayıp verelim. Bunları ihmal etmenin büyük bir vebal olduğunu unutmayalım.

Sohbeti bir ayet meali ile bitirmek istiyorum.” “Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve işte bu kendiniz için biriktirip-sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı! denilecek”(3)

1- Zariyat 19
2- Sebe 39
3- Tevbe 34-35
Hayırlı Cumalar RFC İşlerinizde başarılar dilerim.
 

scolak_53

Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
397
Tepki puanı
25
Puanları
0

26.08.2011
KADİR GECESİ

İçinde önemli hadiselerin cereyan ettiği zamanlar, diğer zamanlara göre daha büyük bir mana ve ehemmiyet kazanır. Özellikle, cereyan eden bu hadise bütün mevcudatı ilgilendiren, kâinat çapında ise bu mana ve kıymet daha da artar, adeta zirveleşir. Bu müstesna zaman dilimlerinden biride Kadir Gecesidir. Zira insanlığın şiddetle ihtiyaç hissettiği, mutlak saadeti müjdeleyen yüce Kitabımız bu gecede indirilmiştir.
Yüksek bir kıymet ve ehemmiyete haiz olmasından dolayı Cenab-ı Hak tarafından Kadir Gecesi olarak isimlendirilen bu gecede, yapılan ibadetin bin aylık ibadetten hayırlı olduğu, Kadir suresinde beyan buyrulmaktadır.
Gönüllerimiz, bir taraftan maddi ve manevi birçok hikmeti, rahmeti, bereketi ve mağfireti bünyesinde barındıran Ramazan ayının sonuna yaklaşmanın hüznünü yaşarken, diğer taraftan da bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesine ulaşmanın heyecan ve mutluluğunu yaşamaktadır.
Aziz Müminler!

Kadir gecesi emsali olmayan bir gecedir. Bu gece Kur’ani Kerimde şöyle zikredilmektedir. “Gerçekten biz Kur’anı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin kıymetini bilirimsin. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlı bir gecedir. O gecede melekler ve ruh Rabbinin izni ile her bir iş için yeryüzüne inerler, O gece tan yeri ağarıncaya kadar bir selam ve selamet gecesidir.”(1)
Kıymetli Mü’minler!
Zihnimiz ve kalbimizdeki yükleri hafifleterek ruhumuzda derin izler bırakan Kadir gecesi, sema kapılarının açıldığı, esen ve güvenliğin her tarafa yayıldığı; hak adına yeryüzünden semaya yükselen taleplerin kabul edildiği ve adeta yer ehli ile gök ehlinin birbirleriyle buluştuğu bir gecedir.
Bu geceyi ihya husunda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar-dır: “Kim imanlı bir gönülle, sevabını Allah’tan umarak kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”(2)
Hz. Aişe validemiz Peygamber efendimiz (s.a.v) e; “ Ya resulellah; kadir gecesine rastladığım zaman nasıl dua edeyim, diye sorunca; Peygamber efendimiz (s.a.v.) ; Ey Allahım, sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet, diye dua ve niyazda bulun.” (3) buyurmuşlardır.

Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin her zamandan daha fazla yağdığı bu kutlu gecenin bir anını bile, boş geçirmeyelim. Meleklerin dünya semasına durmadan indiği bu gecede müjdelenenlerden olmak için elimizden geleni yapalım. Bu gece her zamankinden daha fazla namaz kılalım, tüm yakınlarımıza, eşimize dostumuza ve bütün Müslümanlara dua edelim, Kur’an okuyalım, günahlarımızdan dolayı tövbe edelim.
Kandiller zincirinin son halkası; mübarek Kadir gecenizi tebrik ederek, hayırlara vesile kılmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.

1-Kadir s. 97/1-5
2-Buhari-Müslim,Et-Tac.c.2,s,81
3-Tirmizi, Deavat, 85

Hayırlı Cumalar, Hayırlı Kandiller RFC
 
Üst